David Held ve Anthony McGrew,
David Goldblatt ve Jonathan Perraton
Küreselleşmeyi yeniden düşünmek: Analitik bir çerçeve
Küreselleşme nedir? Basit olarak küreselleşme; genişleme, derinleşme ve küresel bağlılık durumu olmasına rağmen tanım daha ötede bir açıklamaya gerek duyar. Aynı döneme ait bir çok farklı tanımlama olmasına rağmen tanımlarının üstünde bir örnekleme yapmak gerekirse mekansal sınırları olan bir süreç ve ulusal ve bölgesel karşılıklı bağımlılığın yayılması diyebiliriz. Bu kavramsal zorluğa bir çare olarak bu çalışma küreselleşmenin bölücü, ayrıcı niteliğini kabul eden bir anlayışla işe başlıyor.
Küreselleşme yerel, ulusal ve bölgesel bir bütünün üzerine oturtulabilir. Bu bütünlüğün bir ucu yerel yahut ulusal temellerde organize edilen sosyal ve kültürel ilişki ağları iken bir ucu da bölgesel ve küresel ölçekte belirginleşen sosyal ve kültürel ilişki ağlarıdır. Küreselleşme insan faaliyetlerinin bölgeler ve kıtalar arasına varan boyutta büyümesine yol açan bir süreçtir. Genişleyen mekansal bağlantılara atıfta bulunmadan, net ve tutarlı bir formülasyon yapmak mümkün değildir küreselleşme kavramıyla ilgili.
Dolayısıyla, küreselleşme kavramı adı üstünde, ilk ve en önde gelen olarak, sosyal, politik ve ekonomik aktivitelerin sınırların ötesine esnemesidir. Bir bölgede alınan bir kararın, yaşanan bir olayın uzaktaki bir birey ya da toplum için mana ifade etmesi, etkilemesi gibi. Bu mantıkla küreselleşme, bölgeler arası karşılıklı bağlılığı, genişleyen sosyal aktivite ağını ve uzaklara el uzatma ihtimalini (sınır ötesi iktidarı) vücuda getirir. Bunun ötesinde, sınır ötesindeki bağlantıları tesadüfü ve rasgele olmasının yerine düzenli ve kurallara uygun bir şekle sokar. Buna ilaveten küreselleşmenin büyüyen ve yoğunlaşan karşılıklı bağımlılık durumu küresel etkileşimin hızlanmasına da yol açar; dünya çapında ulaşım sistemleri, fikirlerin potansiyel yayılma hızındaki artış, tabi aynı şekilde malların, bilgilerin, sermayenin ve insanların. Bu artışlar birbirine uzak mesafede gerçekleşen gelişmelerin birbirini etkilemesi yahut bir bölgesel gelişmenin küresel sonuçlara yol açmasına da neden olmaktadır. Bu mantıkla, yerel, mahalli işler ile küresel işler arasındaki sınır muğlaktır. Küreselleşme tanımı yaparken dört ana bileşen var değinilmesi gereken: genişleme, yoğunluk, hız ve etki.
Bu durumda bir küreselleşme tanımı önerisi yapacak olursak:
Kıta aşırı yahut bölgeler arası akışlar ve ağlar zinciri üreten, sosyal ilişkilerde ve işlemlerde bir dönüşümü vücuda getiren bir süreç yahut süreçler bütünüdür.
Bu metinde “akışlar” dan kasıt fiziksel insan yapıtları, insanlar, semboller, hatıralar ve zaman ve mekanın ötesinde bilgi. Aynı zamanda ağlar dediğimiz şey de bağımsız birimler arasındaki düzenlenmiş ve modellenmiş etkileşimlerdir.
Bu formülasyon aslında küreselleşme tanımını çağdaş diğer 3 tanımdan ayıran özellikleri barındırır. Ve bu tanımlama küreselleşmeyi, daha dar kapsamlı sosyal gelişimden ayırır. Yerelleşme dediğimiz şey basitçe, özel ve sınırlı bir yerdeki akışların ve ağların birleşmesi. Ulusallaşma ise sosyal ilişkilerin ve işlemlerin ulusal sınırlarla çerçevelendiği bölge içindeki gelişim sürecidir. Bölgeselleşmede ise ağlar, akışlar, ve etkileşim birkaç ülkenin belirli bir coğrafi alandaki birlikteliği ile gerçekleşmektedir. Modern anlamda küreselleşme, örneğin ticaret ve finans konusunda dünya ölçeğinde büyük bölgeler arasında, dünya ekonomisi dediğimiz şeyin içindeki dolaşımı, bu kavramı eşit düzeydeki akışlar gibi gözüken yerel, ulusal yahut bölgesel durumdan farklı kılar.
Daha kesin bir tanımlama önerisi sunmak için şunu özellikle vurgulamak önemlidir; küreselleşme, mekansal-sınırlı süreçlerin karşısındaki düşman olarak değil tam tersine onlarla kompleks ve dinamik bir ilişki içinde olarak algılanmalıdır. Öte yandan bölgeselleşme gibi süreçler, kolaylaştırmak ve tamamlamak için gerekli olan sosyal ekonomik ve fiziksel altyapıyı yaratırlar. Bu bakımdan örneğin ekonomik bölgeselleşme (Avrupa Birliği gibi), üretimin ve ticaretin küreselleşmesine bir engel, bariyer olmamış aksine teşvik etmiştir. Öte yandan bu tip süreçler küreselleşmeye, aküreselleşmeye teşvik etmediği sürece, limitler dayatabilirler. Ne var ki, yerelleşmenin yahut bölgeselleşmenin küreselleşmeye karşı yahut aykırı bir hali olduğunu varsaymak için önsel bir neden yoktur. Bu süreçlerin ekonomik ve diğer sahalar ile alakası daha çok deneysel (gözleme dayalı) bir durumdur.
Küreselleşmeye kuşkuyla bakanların tezi bizi bir konuda alarma geçirdi: uluslar arası yahut küresel karşılıklı bağlılıklar yeni bir olguyu ifade etmemektedir. Gözden kaçan şey küreselleşmenin çağlar arasında değişiklik gösteren belirli biçimler alabileceğidir. Küreselleşmenin her döneme ait yeni özelliklerini ayırt etmek, karşılaştırmalı tarihsel bakışlar için analitik bir takım çerçevelere ihtiyaç duyar. Bir çerçeve olmadan dönemler arasındaki özellikleri, devamlılıkları ve farkları tanımlamak zor olur. Bu yüzden, küreselleşmenin sistematik ve karşılaştırmalı analizini inşa etmek için küreselleşmenin tarihsel formları fikri yaklaşımın merkezi olarak temel alınmıştır. Bu kavramı kullanmak bize birbiriyle alakalı farklılıkları ve benzerlikleri yakalamamızda ve sistemleştirmemizde fayda sağlar. Bu bağlamda küreselleşmenin tarihsel formları şuna atıfta bulunur:
Farklı tarihsel süreçlerdeki küresel bağlantılılığın, mekansal-zamansal ve organizasyonel vasıfları…
Daha önce yaptığımız ayrımların üzerine inşa edersek, küreselleşmenin tarihsel formları 4 mekansal-zamansal boyuta göre tarif edilebilir ve karşılaştırılabilir.
• Küresel ağların genişlemesi
• Küresel birbirine bağlılığın yoğunlaşması
• Küresel akışların (hareketlerin) hızlanması
• Küresel birbirine bağlılığa güçlü eğilim
Böyle bir çerçeve küreselleşmenin tarihsel modellerinin niceliksel ve niteliksel değerlendirmesini yapmamızı sağlar. Böylelikle (1) ilişkiler ve bağlantılardaki genişleme (2) Bu ağ ve bağlantılardaki akış ve seviyenin yoğunluğu (3) karşılıklı değişimlerin hızı (4) bu fenomenin her bir toplulukta yarattığı etki, olarak analiz mümkündür. Küreselleşmeye bu tarz bir tarihsel yaklaşım hem küreselleşmenin temelde yeni bir şey olup olmadığı konusundaki varsayımlardan kaçınmamızı sağlar.
Bu hakiki tanımla birlikte, emprik bir yaklaşımla, zaman içindeki akışlar, ağlar, yoğunluk, genişlik, derinleme ve etkilerin haritasını çıkarmak olanaklı hale gelir. Fakat küreselleşmenin özellikle bir boyutunu işlenebilir hale getirmek zordur: Küresel akışlara, ağlara ve hareketlere olan güçlü eğilim. Henüz etkinin doğası üzerine net bir kavrayış olmadığından, küreselleşme kavramı muğlaklığını koruyor. Güçlü eğilim nasıl idrak edilecek?
Bu çalışmanın amacı olarak analitik olarak şu dört farklı etki tipini ayırt etmeliyiz: kararsal, kurumsal (geleneksel), dağıtımsal, yapısal. Kararsal etkiler, küresel güç ve durumlardan etkilenen hükümetlerin, şirketlerin, toplulukların ve hane halkının karşılaştığı, politik tercihlerin göreli maliyet ve faydalarını ifade eder. Kurumsal etki, örgütsel ve müşterek gündemlerin etkin tercihleri, yahut küreselleşmenin sonucu olarak mümkün olan tercihlerin menzilini vurgular. Dağıtımsal etkiler, küreselleşmenin sosyal grupları toplumun içinden ya da üzerinden şekillendirme yollarına atıfta bulunur. Son olarak küreselleşmenin, yerel sosyal, ekonomik ve politik yapılanmayı ve davranışları belirleyecek kadar fark edilir yapısal etkileri vardır. Küreselleşmenin yapısal sonuçlarını hem kısa hem uzun vadede sosyal, ekonomik ve siyasal yapıların kendilerini küresel güçlere uygun hale nasıl getirdiği konusunda da görüyoruz. Fakat bu uyarlama otomatik olmuyor. Küreselleşmenin insanlar, toplumlar ve hükümetler için, yönetilen, aracılık edilen, tartışılan ve direnilen; bazı durumlarda hassasiyetlerin yahut savunmasız kalma durumunun gösterildiği bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Kararsal ve yapısal etkiler doğrudan, geleneksel ve dağıtımsal etkiler dolaylıdır.
Altyapı, kurumsallaşma, katmanlaşma, ve etkileşim şekilleri bu ayrımlarla eşlenebilecek diğer ayrımlardır. Örneğin küresel akışlar ve hareketlerle ilgili konuştuğumuzda bir altyapıdan söz etmemiz gerekir. Mesela ulaşım alt yapısı.
Altyapı olayının bir başka önemi de küresel hareketlerdeki kolaylık. Ortaçağdaki dünya sistemi iletişimin limitleriyle sınırlıydı. Fakat şimdi iletişimin boyutlarını internet özetliyor olmalı.
Altyapının kurumsallaşmaya etkisi de küresel ağları, akışları ve ilişkileri düzene sokmasıyla ilintilir.
Altyapı ve kurumsallaşma tartışmaları doğrudan doğruya güç konusuyla ilgilidir. Güçten kasıt sosyal birimlerin, mercilerin ve müesseselerin bu deneyimi ve değişimi destekleyecek ve şekillendirecek durumda olmasıdır. Güç, ilişkisel bir fenomen olarak algılanmalıdır. Bir yapılanma yahut müessese kendi üyelerinin davranışlarını belirleyebilir ya da sınırlayabilir. Onlar, yöneten ile yönetilen, nesneler ve hükmedenler arasındaki güç dengesini kurumsallaştırır.
Küreselleşme kurumu, dağılımı ve yetki kullanımını dönüştürür. Bu açıdan farklı dönemlerdeki küreselleşme kavramı global katmanlaşmanın hususi örnekleriyle ilintilendirilebilir. Küreselleşmenin tarihsel formlarını eşleştirmek gerekirse, katmanlaşmanın örneklerine özel bir dikkat göstermek gerekir. Bu metinde katmanlaşma hem sosyal hem de mekansal bir boyuta sahiptir: hiyerarşi ve engebe. Burada hiyerarşi biraz daha yönetimsel, engebe ise biraz daha toplumsal bir alanı ifade etmekte kullanılıyor.
Küreselleşmenin her evresi arasında etkileşim şekilleri konusunda da farklar vardır. Etkileşim şekilleri emperyal, zorlayıcı, işbirliği ile, rekabetçi, zıtlaşmacı olabilir. Gücün araçları, ordu ve ekonomik araçlardır. Tartışmaya açık olarak 19. yüzyılın sonundaki batı yayılmacılığı daha çok askeri güce ve emperyalizme dayanırken, 20. yüzyılın sonunda rekabet ve işbirliği için ekonomik araçlar, askeri gücün yerini almıştır.
Tablo
Zamansal-Mekansal Boyutta
1. küresel ağların genişlemesi
2. küresel birbirine bağlantılılığın yoğunlaşması
3. küresel akışların hızı
4. Küresel birbirine bağlantılılığa güçlü eğilim
Örgütsel Boyutta
1. Küreselleşmenin altyapısı
2. Yetki kullanımının ve küresel ağların kurumsallaşması
3. Katmanlaşmanın modeli
4. Küresel etkileşimin hakim şekilleri
Bir bütün olarak ele alındığında, küreselleşmenin tarihsel formları kutudaki sekiz boyutta analiz edilebilir. Ortaklaşa olarak her dönemde küreselleşmenin şeklini belirlerler.
Çeviri: Ali Emrah Tokatlıoğlu
Bu Blogda Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dünya tarih boyunca“küreselleşme”eğiliminde hareket etmiş ancak çıkar çatışmalarının her dönemde arttığı devamlı olarak küçülen bir sahne olmaktan kurtulamamıştır.bugün gelinen noktada küreselleşme olgusu dünyayı küreselleşmeye yön veren ve onun nimetlerinden faydalanarak kendi çıkarına olan politikalarını uygulama şansını rahatlıkla bulabilen merkezdeki aşırı sanayileşmiş ülkeler ile bunların çevresinde bulunan ve küreselleşmenin ne olduğunu anlamaya çalışan göreli olarak daha az gelişmiş bu rüzgara ayak uydurmaya çalışan ülkeler olarak 2gruba ayırmıştır.Türkiye de bu küreselleşme sürecinde üzerine düşen figüranlık görevini hakkıyla-özellikle 1980 sonrası dönemde-yerine getirmiştir ve getirmeye devam edecektir.
YanıtlaSil